Bu yazımızda ölümün çocuklara nasıl anlatılabileceğine dair önerilere yer verdik. Yazımız "Konu Çocuk Olunca" isimli kitabımızdan derlenmiştir.
Ölüm, yetişkinler için üzerinde konuşulması duygusal olarak en zor, çocuklar için ise anlaşılması bilişsel olarak en karmaşık konudur. “Bireysel ve toplumsal açıdan ölüm, hiçbir dönemde basit bir olay olarak anlaşılmamıştır” (Karakuş, Öztürk ve Tamam, 2012). Yaşamın bir sonu olduğu, ölümün doğum kadar normal olduğu, dikkatli ve sağlıklı bir yaşam ile geciktirilebilmesine karşın kaçınılmaz olduğu gibi gerçeklerin bilinmesi bile kişilerin kendilerini rahat hissetmelerini sağlamayabilir. Gündelik yaşamda çeşitli nedenlerle en fazla konuşulan konulardan biri olmakla birlikte, bireyin kendisi ve yakın çevresi için konuşmaktan en fazla kaçındığı konulardan biridir. Ne konuşacağını, nasıl davranacağını bilememek, kendini kötü hissetmek, konuşulmasına alışık olmamak, çevresindekileri üzeceğini düşünmek, konuşmak istediğinde susturulmak gibi sayısız neden yetişkinlerin ölüm hakkında konuşmalarını sınırlayabilir.
Çocuklar ise yetişkinlerden farklıdırlar. Merak ederler, öğrenmek isterler, bunun için dinler, gözler, sorar, bağlantılar kurar ve hep daha fazlasını talep ederler. Öğrendiklerini paylaşmak, gördüklerini uygulamak, kendilerini geliştirmek için çaba harcamak yetişkin olmaya giden yolun temelidir. Yetişkinler bu hızlı öğrenme sürecinde çocukları çeşitli konularda, yaşlarına ve kapasitelerine uygun düzeyde desteklemekle yükümlüdürler. Çocukların yalnızca yaşam için değil, ölüm için de hazırlanması gerekir. Erken dönemde başlayan ve doğru biçimde yapılan açıklamalar ile her açıdan daha sağlıklı yetişkinler olmalarını sağlamak mümkündür.
Yaşamın sonlanması anlamına gelen ölüm, günlük yaşantılarımızda intihar, cinayet, kaza, afet, savaş gibi önlenebilir nedenler, hastalıklar ve yaşlılık sonucunda duyarak ya da görerek tanışık olduğumuz bir durumdur. Çocuklar da çiçeklerin solması, hayvanların ölmesi, televizyondaki ölüm haberleri, çizgi filmlerdeki ölüm sahneleri, aile içindeki konuşmalar, bir arkadaşının yaşadığı bir kayıp, afetler, savaşlar gibi nedenlerle ölüm kavramıyla erken yaşlarda karşılaşmaya ve ilgilenmeye başlarlar. Aslında yetişkinler “ölüm” kavramını açıklamaya başlamadan önce, pek çok çocuk, ölüm diye bir şeyin varlığından haberdardır. Ancak yaşlarının küçük, deneyimlerinin yetersiz, beyin gelişiminin tamamlanmamış olması, üzülmesinler diye ortamdan ve bilgiden uzak tutulmaları gibi nedenlerle ölümü yetişkinlerden farklı biçimde algılarlar.
Bir ölüm gerçekleştiğinde o ortamda bulunan yetişkinlerin, aynı ortamda bulunan çocuklara yönelik tutumları kültürden kültüre farklılık gösterir. Bazı toplumlarda çocuklar yetişkinlerin de desteğiyle, sevilen bir canlının kaybını, sürecin bir parçası olarak deneyimlerler. “Bazı toplumlarda ise çocuklar ölümle başa çıkacak bilişsel ve duygusal kapasitelere sahip olmadıkları varsayımıyla düzenli olarak ölümden korunurlar” (Rosengren vd., 2014). “Bazen de yetişkinler çocukların anlayamayacağını düşündükleri, çocuğun bu acıyı duygusal olarak kaldıramayacağını varsaydıkları, uygun zaman ve ifade şeklinin ne olması gerektiği konusunda kararsız kaldıkları ya da kendi duyguları ve olayın etkileri ile başa çıkmaya çalışırken çocuğun bilişsel ve duygusal gereksinimlerini -istemeden de olsa- göz ardı ettikleri için ölüm bilgisini vermekte geç kalabilirler” (Kuloğlu Türker ve Yüce, 2019). Oysa çocuklara herhangi bir nedenle ölüm bilgisinin verilmemesi, onların çevrelerinde olup bitenleri gözlemelerine, değişimi algılamalarına, elde ettikleri bazı bilgileri kendilerince birleştirip bir yoruma varmalarına, üzülmelerine, dışlandıklarını sanmalarına engel olmaz. “Ölmek, ölüm ve kayıp, çocukların ve ergenlerin yaşamlarına çok daha sık ve itiraf edilenden daha fazla etki ile dokunmaktadır” (KeriLyn, 2018). “Ölüm hakkında açık iletişim, çocukların daha düşük ölüm kaygısı ile büyümelerini, biyolojik bir kavram olan ölümün daha olgun bir şekilde anlaşılmasını sağlaya-bilir” (Slaughter ve Griffiths, 2007).
Ne Yapılmalı?
Çocukla yakın ilişkide olan yetişkinler tarafından, gündelik yaşamdaki fırsatların “öğretim anları” olarak değerlendirilmesi ile verilebilir. Gündelik yaşamda fırsatları değerlendirerek ölüm eğitimi vermek konusunda bazı öneriler aşağıda sıralanmıştır:
*Çiçeklerin solması,
*Sineklerin ölmesi,
*Medyada yer alan ünlü kişilerin ölüm haberleri,
*Medyada yer alan afet, savaş, kaza sonucu ölüm haberleri.
Ölüm olayı çocuğun yakın çevresinde gerçekleşmişse, sevdiği bir canlı ölmüşse, yaşamında onun için önemli olan biri artık yoksa olabilecek en erken dönemde ve en uygun biçimde doğru bilgi ile bilgilendirilmelidir. Sevilen kişinin kaybı ile ilgili bilginin sınırları, çocuğun yaşına, anlama kapasitesine ve olayın oluş biçimine göre değişebilir. Ancak bebeklik dönemi de dâhil olmak üzere, her zaman doğru bilgi vermek çocuğun doğru düşünce üretmesini, dışlanmak/istenmemek/kandırılmak gibi olumsuz duygulara kapılmamasını, sürecin bir parçası olurken aynı zamanda başkalarının da ne yaptığını, kendisinin nasıl davranabileceğini öğrenmesini, doğru kararlar almasını ve acısıyla nasıl başa çıkabileceği konusunda desteğe sahip olmasını sağlayacaktır.
Çocuklara sevilen kişinin ölüm haberini verirken süreci kolaylaştırması ve çocuğa desteğin ilk andan itibaren başlayabilmesi için uyulması gereken bazı öneriler aşağıda verilmiştir;
“Öldü” ifadesi yetişkinler için bile kullanması, işitilmesi oldukça zor bir ifadedir ancak olayın tam karşılığı budur. O nedenle “öldü” ifadesinin kullanılması durumun anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Gerçekten farklı ifadeler (Uyuyor./ Cennete gitti./ Bulutların üzerinden bizi izliyor./ Uzun bir yolculuğa çıktı./ Hastanede kalmak istedi./ Melek oldu. /Allah onu çok seviyordu, yanına aldı./) farklı düşüncelerin oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle kesinlikle kullanılmamalıdırlar.
Bunları Kullanmayın!
“Uyuyor.”
(Çocuk uyumaktan ya da sevdiği diğer kişilerin uyumasından korkabilir.)
“Cennete gitti.”
(Çocuk eşyasını toplayıp cennete gitmeye çalışabilir.)
“Bulutların üzerinden bizi izliyor.”
Çocuk kendisini izlediğini düşündüğü kişi için bir şeyler yapmaya çalışabilir.)
“Uzun bir yolculuğa çıktı.”
(Çocuk sürekli geri dönmesini bekleyebilir. Süre uzadıkça istenmediğini, özlenmediğini düşünebilir.
Kendi özlem duyguları kızgınlığa dönüşebilir.)
“Hastanede kalmak istedi.”
(Çocuk hastanelere, sağlık personeline olumsuz tepki geliştirebilir.)
“Melek oldu.”
(Çocuk tehlikeli hareketlerde bulunarak melek olmaya çalışabilir.)
“Allah onu çok seviyordu, yanına aldı.”
(Çocuk sevilmediğini, tercih edilmediğini düşünebilir ve/veya Allah’a sevdiği kişiyi kendisinden aldığı için kızabilir.
Konu Çocuk Olunca (1. Baskı / Mart 2020) – Nobel Akademik Yayıncılık
Ed: D. Melek Er Sabuncuoğlu
ISBN: 978-625-402-050-6